Urla’yı son beş yılın en popüler gastronomi destinasyonlarından biri yapan nedenleri anlatmak için önce onu diğer Ege kasabalarından ayıran birkaç önemli özelliği sıralamak lazım. Birincisi, yarımadanın denizden aldığı rüzgâr ve farklı jeolojik yapıları bir araya toplayan özel toprağı, onu zeytinde ve şarapta gerçek bir yıldız haline getiriyor. Erkence gibi kendine has zeytin türleri, zeytinyağları ve büyüleyen manzaralarıyla birçok butik üreticiyi bir araya getiren şahane bir bağ yolu rotası var. Yetişen meyve-sebzenin çeşitliliği ve lezzeti de cabası. Yarımadanın sahip olduğu bu ‘süper gücün’ doğru kullanılmasının ardındaysa gusto sahibi ahalisini görüyoruz. Köyde geçimini tarımdan ve küçükbaş hayvancılıktan kazananla restoran işleteni, bağcısı, otelcisi de bölgenin sunduğu yerel zenginliklere saygılı. Urla’nın gelişimi için çalışıyor ama kaliteli hizmet veren restoranları, semt pazarları bozulmasın, kimse fazla talep yüzünden ödün verir hale gelmesin diye uğraşıyorlar. Son yıllarda çok fazla yeni mekân açılıp çok sayıda inşaat başladığı için endişelenmekte de haklılar.

Tüm bu saydığım özelliklerle, zaten bir süredir gastronomi çevrelerinin paralel evreni gibiydi Urla. Bu yıl seçkisine İzmir’i dahil eden Michelin Rehberi’ne de damga vurdular. Gerçi Michelin Rehberi’nin bizi ve mutfağımızı anlamakta eksikleri bence çok ama yine de bu başarı bölge için oldukça önemli.

Çoğumuzun yıldız alacağından emin olduğu OD Urla, 1 yeşil ve 1 Michelin yıldızını kucaklayarak tahminleri doğruladı. Tecrübeli şef Osman Sezener kendi aile zeytinliklerinin içinde gerçekten parmakla gösterilecek kalite ve şıklıkta bir şef restoranı olarak açmıştı OD Urla’yı. Hedefi de ulaşılabilir olmaktı. Tüm bunlar değişmedi. Çoğu kendi bahçelerinde yetişen bölge malzemelerinden, deniz ürünlerinin zenginliğinden beslenerek hazırladığı mevsimlik menülerde her zaman keyifle tadılacak sunumlar var. Fazla üst düzey, kasılan bir gastronomi yapmıyor; zaten güçlü olan malzeme lezzetini öne çıkaran, şık ve incelikli tabaklar hazırlıyor.