Ömer Günel'in bugün yaptığı basın toplantısını izledik. Konuşulanları, soruları cevapları  dinledik.

Bu toplantıya biraz farklı yönlerden değineceğim.

Öncelikle en dikkate değer durum, yıllardır Ömer Günel'i en sert şekilde eleştiren zaman zaman karalayan hatta yargısız infaz yapanların da toplantıya çağırmaları idi.

Her basın mensubunun sansürsüz soru sorabilme imkânı tanınmıştı.

Günel'e despot, diktatör, mafyöz suçlaması yapanlar dahi oradaydı.

Rahmetli Deniz Baykal'a atfedilen, dönemin başbakanı Adnan Menderes'in yakasına sarılmasına, Menderes'in "ne istiyorsunuz?" sorusuna "Hürriyet istiyoruz" yanıtını verdiği, Menderes'in ise kendisine "Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?  demesi hadisesini çağrıştırdı.

Yurdumda gölgesinden küçük adamların dahi, kendilerine seçmece karpuz gibi seçilmiş soru kabul ettikleri bu zamanda Günel'in bu yaptığı cesaretten öte bir durumdur ki, buna da abdestinden şüphe olmaması ile ancak izah edilebilir.

Eminim ki en sıkı Günel muhalifleri dahi bugün başkalarına olmasa bile vicdanlarına bazı itiraflar da bulunarak nedamet getireceklerdir.

Ömer Günel kendisine karşı bir vekalet savaşı verildiğini, diplomatik bir dille ifade etti.

Devir değişti tabi, nerede o eski yiğit düellolar (siyasi fikir çatışması manasında) şimdi çok farklı her şey, ruhunu şeytana satmış, insani değerlerden azade birileri bulunur ve tetikçi olarak kullanılır.

Ömer Günel'in mesajları eminim ki gitmesi gereken adres ve adreslere gitmiştir.

Dedim ya, bugün belediye ve projeleri değildi asıl mevzu.

Onu zaten herkes görüyor ve biliyor. Günel’in belediyecilik başarısı bugün ki toplantıda garnitür kabilindeydi.

Ömer Günel'in derdi başkaydı. Bir yakarış, bir haykırıştı, hatta bir isyandı.

Haklı, şerefli, namuslu, dürüst, çalışkan, özverili, halk aşığı, hayvansever, çevreci, demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü, insan ayrımı yapmayan, hakka hukuka ram olan ve önemlisi de iki erkek evladı ve bir saygıdeğer eğitimci eşi olan bir babanın haykırışı idi.

Ömer Günel'in geldiği bu noktaya paraşüt ile inmemiştir. Çok uzun yılların emeği mücadelesi vardır. Alın teri gözyaşı vardır. Zaman zaman hayal kırıklıkları, vefasızlık vardır. Zor bir çocukluk ve gençlik vardır.

Kartal dağ başındaki yılan ile yer kavgası yapar iken, “yılana neden bu kadar çabalıyorsun. Bu zirve benim” demiş. Yılan ise “çabam şundandır ki ben buraya dağın eteklerinden sürünerek geldim. Senin gibi uçarak gelmedim” demiş...

Zor kazananları, zor vazgeçirirsiniz.

Sen kalk hayatın tüm zorluklarından tüm sınavlarından geç.

Bir meczup çıksın, bu tertemiz, pak mücadelene çamura toza bulamaya kalksın.

En galiz küfürleri sıralasın.

Sonra da ben şöyle yazarın böyle çizerim desin.

Olmaz beyler olmaz o kadar da değil, insanların namusuna, şerefine, haysiyetine dokunmak bu kadar basit olamaz.

Ömer Günel bir hukukçu olarak da zamanında ülkenin Cumhurbaşkanı, eşi ve çocukları için iğrenç ithamlarda bulunan, Özlem Çerçioğlu'ndan Hüseyin Yıldız'a, Bülent Tezcan'dan, Mutlu Öztürk'e daha nicelerine hakaret ve küfür eden iftira atan bu şahsı da deşifre etti.

Siyasetçide kumaş çok önemlidir. Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir gerçek var ki Ömer Günel'de siyasetçi kumaşı var. Hem de en kalitelisinden.

Ömer Günel bir marka olarak, her gün yükselen bir trende sahip. Nevi şahsına münhasır özellikleri onu her zaman ön plana çıkarıyor.

Ömer Günel bugün Kuşadası belediyesi ile ilgili tüm tevatürleri, dedikoduları, algı operasyonlarını çöpe atmıştır. Gerçekler en saf en rafine hali ile anlatılmıştır.

Toplantı çıkışı Kuşadası belediyesi battı-bitti propagandasının Günel'in başarılarını hazmedemeyenlerin züğürt tesellisi olduğu da açıkça görüldü.

Hedeflerine kilitlenmiş, stratejik amaçları belli, bunun için gerekli planlamaları finansal, teknik, idari anlamda yapmış bir başkan ve vizyonunu gördük.

Dedim ya... bugün Ömer Günel'in söylemediklerini duymak önemliydi.

Ne mutlu ki Ömer başkanın gönlünü bilen ve duyanlara...